“Dünyanın Kalbi Durmasın” ve konuğumuz Aydilge

Şebokolik Dergi: Bizi kırmayıp, ropörtajımızı kabul eden Aydilge’ye teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Şebokolik: “Dünyanın Kalbi Durmasın” projesiyle bir anda insanların ilgisini bu konuya yönelttin,nasıl oldu bu proje
biraz anlatabilir misin Aydilge ?

Aydilge: Bazen saatlerce konuşarak anlatamadığımız bir şeyi, küçük samimi bir şarkı anlatıverir. Bu düşünceden yola çıkarak yaptım “Dünyanın Kalbi Durmasın” isimli parçayı. Çünkü müziğin farklı bir gücü var. Bazen sarfettiğimiz büyük laflar, yüreğimize
değmeden, iz bırakmadan kayıp giderler. Müzik ise insanın yürek telini titretebilecek güce sahip. Şekli şemalı yoktur, direkt ruhunuza gelip dokunur… Bu şarkının da bunu yapabilmesini diliyorum. Şarkının yapım aşaması tamamen kendi imkanlarımla ve ekibimdeki müzisyen arkadaşlarım Cem Sarıoğlu ve Atakan Ilgazdağ’ın desteği ile gerçekleşti. Klip için ülkemize Greenpeace’in uluslarası ajanslarından arşiv görüntüleri özel izinle getirtildi. Uluslararsı tüm Greenpeace merkezlerinden onay alındı ve ilk kez arşiv Türkiye’ye açıldı. Şarkımı buna layık buldukları için gerçekten çok sevindim. Asıl sevincimse, bu görüntülerin kör gözleri açması olacak…

Şebokolik: Biz de ilk sayımızda Direc-t ile bu konuya dikkat çekmiştik, dergimiz aracılıgıyla yinelemek istediğin mesajın var mı bu konuda?

Aydilge: Tıpkı şarkımda söylediğim gibi Dünyanın kalbi durmasın diyorum. Duyarsız insanların çorak yüreklerine inat, mücadelemiz her zaman devam etsin! İşin belki de en duygusal yanı ne biliyor musunuz? Doğaya yaptığımız tüm bu kötülüklere rağmen doğa yine tüm anaçlığıyla bizi kurtarmak için bekliyor çünkü rüzgar ve güneş enerjisini kullanarak ancak düze çıkabiliriz. Yani yine doğanın sayesinde…

Şebokolik: Peki klipte Gökçe Pehlivanoğluyla çalıştın, kendisi bizim misafir ettiğimiz yetenekli fotoğrafçılardan
nasıldı onunla çalışmak?

Aydilge: O hem çok yetenekli bir yönetmen hem de gerçek bir çevreci. Klibin konusu sadece iklim değişiliği ile ilgili değil. Nükleer silahlanma, bitmek bilmeyen savaşlar da eleştirilerimizin hedefi. Arşiv görüntülerinin yanı sıra, Çatalca’da çektiğimiz kareler de var. Çatalca’da terk edilmiş bir taş ocağında yaptığımız çekimler sırasında küresel ısınmayı gerçekten bire bir yaşadık diyebilirim. En ufak bir ağaç kalmadığı için güneş tam tepemizdeydi ve iki kişinin başına güneş geçti. Ben çıplak ayakla şarkı söylediğim için ayaklarım, aşırı sıcaktan yandı ve iltihap topladı. Bir ara çıkan kum fırtınası yüzünden ekip, yemek yiyemedi çünkü tencerelerin içine kumlar doldu. Aracın geçebilmesine uygun yol olmadığı için su bidonları yukarda kaldı ve su da içemedik. 24 saat içinde yaşadığımız bu sıkıntılar hiç önemli değil. Asıl felaket, bunun 24 saat değil sürekli olarak devam edeceği bir döneme girecek olmamız. Bizim yaşadığımız ne ki? Bunun gerçeği ve kat be kat daha kötüsü bekliyor dünyayı, eğer bir şeyler yapmaya acilen başlanmazsa…

Şebokolik: Proje konusunu geçecek olursak biraz da müzik hayatına dönelim.Öncelikle herşeyin başlangıcına gidelim,”Elektro gitar istiyorum” sözleriyle başlayalım o dönemlere gelecek olursak nasıldı o dönemler sizin için?Aydilge: Zordu tabii. Mücadelenin ilk yılları hep daha zormuş gibi gelir. Ama müzik ve edebiyat benim, dayatılan yaşam biçimleriyle, yaşama alışkanlıklarıyla hesaplaşmamı sağlıyor. Müziğimi ve yazılarımı paylaşmasaydım, fotosentez yapamayan bir bitkiye dönerdim. Dediğim gibi çok fazla zorluğu oluyor tabii. Ama kolay elde edilen bir şeyin de pek tadı olmuyor açıkçası.Şebokolik: Peki şu anda baktıgında o zamanki gitar isteyen Aydilge’ye birşeyler söyleme fırsatın olsaydı ne derdin :) Aydilge: Yalnız Değilsin!

Şebokolik:
Kesinlikle=) Bir de yazarlık,dergi editörlüğü,müzisyenlik gibi bir çok yönün olduğu için her yönden bahsetmek istiyoruz:) Edebiyat yaşamın nasıl başladı nasıl gelişti biraz bahseder misin?Aydilge: “Bulimia Sokağı (2002)” Remzi Kitabevi, “Altın Aşk Vuruşu (2004)” Everest Yayınları tarafından yayımlandı. İlk romanımın kahramanı, ruhundaki açlığı yemek yiyerek doyurmaya çalışan, topluma ve kendi bedenine karşı duyduğu öfkeyi yediklerini kusarak çıkaran, sevilmeye aç bir genç kız. Kısacası, toplum tarafından kabul görmek adına popüler kültürün dayattığı beğeni kalıplarına uymak için çırpınan tüm insanların hikayesi bu. Hayatımızda başka güzellikler olmayınca, yalnızca fiziksel güzelliğe odaklanıyoruz. Kendimize duymamız gereken sevginin yerinde koca bir boşluk duruyor. Boşluğu -ben- olmayan bir şeylerle doldurmaya çalışıyoruz. Başka biri gibi olarak, ihtiyacımız olan tamlık hissini elde edemeyiz. Amacım, sistemin bize dayattığı ölçülere sahip olmanın, bize sahte bir kendine yeterlilik hissi verdiğini, bunun da bizi, içimizdeki boşluğu gerçek anlamda dolduracak kazançları elde etmemiz için gerekli olan çabayı göstermekten alıkoyduğunu göstermekti. Bulimia hastalığına yakalanan pek çok ünlü olduğu için, basın genellikle kitabın bu yönünü ön plana çıkardı. Oysa benim amacım hastalığı anlatmak değildi; bulimia’ yı yalnızca bir örnek olarak kullanıp, “öteki” ne endeksli yaşamlarında kendi içselini kaybeden insanların çelişkilerini, acılarını ve benlik kavgalarını ortaya koymaktı. İkinci romanım Altın Aşk Vuruşu ise uyuşturucu bağımlısı bir piyanist ile mazoşist eğilimleri olan genç bir kızın bağımlılığa dönüşen aşklarının hikâyesi. Manevi açlığını uyuşturucuyla doyurmaya çalışan Ozan ve içsel çatışmalarını kendi bedenine zarar vererek dindirmeye çalışan sevgilisinin başından geçenler…. Gündelik yaşamın yüzeysel ve saçma uğraşları arasında bir yerlere tutunma, bir amaç ve anlam bulma ihtiyacıyla birbirlerine yapışıyorlar. Boşlukta asılı kalmamak, savrulup gitmemek için… Oyunu kurallarına göre oynamayı sevmeyen, oyunbozan oldukları içinde sahanın dışına atılan kurgu insanlar…Şebokolik: “Blumia Sokağı” isimli kitaptaki “Tuğyan” ı şarkınıza dahil etmiştiniz ilerki çalışmalarda da böyle bir düşünceniz varmı?Aydilge: Neden olmasın.

Şebokolik: Dergi editölüğü yönüne değinelim biraz, Volume dergisinin editörlüğünde başarın tartışılmaz, hem müzisyenlik hem dergi işleri birlikte nasıl gidiyor?

Aydilge: Yeterince beslenemeyip fazla enerji harcayan insanlar nasıl kilo kaybederlerse, ben de sarf ettiğim yaşam enerjisini geri alamazsam (bu enerjiyi müzik ve yazıdan alıyorum) hayat beni yeterince besleyemez. Açıkçası eksik şarjla yaşamaya mahkum olmaya hiç niyetim yok, o yüzden hem müzik hem de yazı
hayatımda hep olacaklar.

Şebokolik: Amatör müzik hakkında ne düşünüyorsunuz peki?

Aydilge: Müziğin amatör ya da profesyonel olması değil, samimi olması benim için en önemli kıstas.

Şebokolik: Altüst isimli grupla düet çalışması yaparak destek vermiştiniz,başka gruplarla da ufukda yeni çalışmalar var mı?

Aydilge: Tabii, her zaman destek vermek için çaba gösteriyorum.

Şebokolik: Şebnem Ferah hakkında neler düşünüyorsun peki Aydilge ?

Aydilge: Şebnem Ferah için benim ne düşündüğüm hiç önemli değil. O öyle başarılı ve kendini kanıtlamış bir isim ki, kim ne düşünürse düşünsün artık fark etmez. O zaten Şebnem Ferah. Ben albüm kayıtlarına girdiğimde, o da aynı stüdyonun diğer bir kayıt odasında albümünü kaydediyordu. Kendisi son derece alçak gönüllü bir şekilde, benim şarkılarıma kulak misafiri olup, “Bu güzel ses nerden geliyor” diye sormuştu. Makyajsız, doğal hali de ayrı bir güzel ve içtendi. Bir diğer hatırladığım ayrıntı da, ekibinin boş zaman bulur bulmaz play station oynamasıydı.

Şebokolik: =) çok teşekkür ediyoruz. Başarılar…

5 Yorum - ““Dünyanın Kalbi Durmasın” ve konuğumuz Aydilge”

  1. bu kadıNı sefi0rM..

  2. çok güzel dinlerken içimden aglamak gelio nedense çok güzel olmuş

  3. sebokolik ailesine bizi böyle basarılı yaratıcı sanatcı;yazarlarla tanıstırdığı için çok tesekkür ediyıyorum.:)

  4. tek kelimeyle harika

  5. Sesi hoş,kendisi boş DEĞİL…Daha ön planda olmayı hakediyor…

Yorum Yaz